Türkiye’nin doğalgaz keşfinin ekonomik yansımaları

31.08.2020 - 12:56

Karadeniz’de keşfedilen ve geçen hafta müjdesi verilen 320 milyar metreküp doğalgaz rezervinin Türkiye ekonomisi için pek çok açıdan faydalı olması bekleniyor. Bu keşif hem Türkiye’nin milli gelir pastasına hem de ülke içi üretim maliyetlerine ve Türk iş insanlarının uluslararası pazarlardaki rekabetçiliğine önemli katkılar sağlayacaktır. Doğalgaz açısından zengin bir havza olduğu söylenen keşif bölgesinde ve Doğu Akdeniz’de yapılacak diğer sondaj faaliyetleri sonucunda yeni keşifler yapılması halinde, Türkiye gerçek manada doğalgaz üreticisi bir ülke olabilir.

Doğalgazda yüzde 99 oranında dışa bağımlı bir ülke olan Türkiye 2019 yılında 45 milyar metreküp doğalgaz ithal etmiş ve bu ithalat yaklaşık 12 milyar dolara mal olmuştu. Kullanımına göre değişiklik göstermekle birlikte, Türkiye’nin yaklaşık 7-8 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayacak olan yeni doğalgaz rezervi, Karadeniz’de şimdiye kadar keşfedilen en büyük rezerv. Romanya’nın Karadeniz’de keşfettiği en yüksek miktar olan rezerv tahminen 44,82 milyar metreküp ve Türkiye’nin bulduğu miktar Romanya’nın bulduğunun epey üzerinde yer alıyor.

Bu keşif vatandaşa nasıl fayda sağlar?

Karadeniz’de keşfedilen doğalgaz her ne kadar toplamda Türkiye’nin 7-8 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayacak kapasitede olsa da, bölgenin şartlarına göre her yıl belirli bir miktarın çıkarılıp kullanılması ve bu rezervin kullanımının on yıllara bölünmesi gerekecek. Türkiye yıllık yaklaşık 45-50 milyar metreküp doğalgaz ithal ediyor. 2023 yılında borulardan geçmesi ve kullanımına başlanması planlanan doğalgaz rezervi, yılda sadece 10 milyar metreküp doğalgaz çıkarıldığı takdirde, Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının beşte birini 32 yıl boyunca karşılayacak bir kapasiteye sahip. Yani 32 yıl boyunca Türkiye doğalgaz ithalatı için yurt dışına akıttığı dövizin beşte birini ödemek zorunda kalmayacak ve bu para ile başka yatırımlar yapabilecek.

Orta gelirli ülkeler sınıfında bulunan ve tam yüksek gelirli ülkeler seviyesine geçmek üzereyken pek çok aksilik yaşayarak kişi başına düşen milli geliri azalmaya başlayan Türkiye için bu doğalgaz keşfinin önemi çok büyük. Ancak öncelikle doğalgazın üretim planlamasının yapılması, tesis ve platformların kurulması ve boru hatlarının döşenmesi gerekiyor. Bu işlemlerin yapılarak doğalgazın borulardan geçmesi ve kullanımına başlanması için üç yıllık bir süre öngörülüyor. Bu ise Türkiye’nin önündeki üç yıl bu rezervden faydalanabilmek için yatırım maliyeti anlamına geliyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın tahminlerine göre, bu rezervin ekonomik değeri 80 milyar dolar ve bulunan doğalgazı kullanıma sokmak için gereken yatırım bedeli ise 6 milyar dolar civarında olacak.

Karadeniz’de doğalgaz bulunduğu haberini alır almaz doğalgaz faturalarında indirim bekleyen vatandaşların, ancak ve ancak bu gaz borulardan geçerek kullanıma girdikten sonra bir indirim beklemesi gerçekçi olacaktır. Diğer yandan, Türkiye’nin büyük veya küçük her başarısını küçümseyen çevrelerin bu keşfi vatandaşlara hiçbir faydası olmayacak bir olay gibi yansıtması hem gerçek dışı hem de yanıltıcı bir söylem. Ayrıca bu keşfi, Türkiye’de doğalgaz faturalarında nasıl bir indirim sağlayacağından ziyade, milli gelir pastasına olan genel katkısı açısından değerlendirmek çok daha sağlıklı olacaktır. Doğalgaz ihtiyacının yüzde 99’unu dışarıdan karşılayan bir ülkenin toplam doğalgaz ihtiyacını ortalama 7-8 yıl kendi imkânlarıyla karşılayacak pozisyona gelmesi oldukça mühim bir keşiftir. Yurt dışına akan dövizin ülkenin cebinde kalması ve bu dövizin doğalgaz ithal etmek yerine ülke içinde yatırıma, Ar-Ge’ye ve teknolojik gelişmelere yönlendirilmesi Türkiye’nin her şekilde faydasına olacaktır.

Doğalgaz keşfinin vatandaşa yansıyacak dolaylı etkilerini iki ana başlık altında toplarsak, ilki Türkiye’nin doğalgaz ithalatına vermeyerek cebinde kalan dövizin milli gelir pastasını büyütmesi ve kişi başına düşen geliri artırması olacaktır. İkinci etki ise enerjiyi yoğun olarak kullanan sektörlerdeki maliyet azalmasının ülke içi üretim maliyetlerini ve fiyatları düşürmesi, bunun da işletmeler ve vatandaşın harcamalarında yol açacağı fiyat avantajı olacaktır. Ayrıca Türkiye’nin üreticileri, sahip olacakları maliyet avantajını uluslararası piyasalarda daha rekabetçi olarak ihracatta da fırsata çevirebileceklerdir. Dünyada artan fiyatların düşmesi nadiren söz konusu olsa da, bundan üç yıl sonrasını düşündüğümüzde, beklenenden daha az fiyat artışı bile Türkiye’de enflasyonun aşağı doğru baskılanması anlamına gelecektir. Doğalgazı Türkiye’nin kısmen de olsa kendi imkânlarıyla üretiyor olmasının, doğalgaz faturasından ziyade fiyatlara olan yansıması çok daha büyük bir etki meydana getirecektir.

Türkiye şimdiye kadar doğalgazı önemli ölçüde ithal ettiği için hem satıcıya yüksek kâr payı ödüyor hem de doğalgazı girdi olarak kullanan üreticiler kurlardaki değişimlerden etkileniyordu. Türkiye enerjiyi kendi kaynakları ile ürettiği takdirde, öncelikle enerjiyi çok yoğun kullanan demir-çelik, çimento, kâğıt, cam ve seramik gibi sektörler üretim maliyetlerini önemli ölçüde düşürecek ve bu durum fiyatlara yansıyacaktır. Demir-çeliğin içecek, otomotiv, beyaz eşya, inşaat gibi pek çok sektör için girdi olduğu düşünülürse Türkiye’de yerli doğalgaz, hammadde ve ara malı kullanımı neticesinde fiyatların kurdan veya dünyadaki değişimlerden artık eskisi kadar etkilenmeyeceği sonucu çıkarılabilir. Bu durum fiyatların hem ülke içinde hem de yurt dışında eskiye nazaran daha düşük ve rekabetçi olması anlamına gelir. Ayrıca Türkiye elektriği de hâlâ büyük ölçüde fosil yakıtlardan sağladığı için, makine-teçhizat gibi elektriği yoğun olarak kullanan sektörlerin de bu keşiften dolaylı yoldan olumlu etkilenmesi kaçınılmazdır.

Bulunan doğalgaz 2023 yılı itibariyle bir yandan üretim maliyetlerini düşürerek Türkiye’nin ihracatına ve rekabetçiliğine olumlu yansıyacak, diğer yandan Türkiye eskiden ithal ediyor olduğu doğalgazın beşte birini 32 yıl boyunca ithal etmiyor olacak. Bu iki etkinin cari açığı doğal olarak daraltması beklenir. Eğer yeni rezervler de keşfedilir ve Türkiye’nin doğalgaz ithalatı önemli ölçüde düşer ve hatta hedeflendiği gibi Türkiye doğalgazda net ihracatçı haline gelirse, o zaman cari açık sorunu enerji kaleminde büyük ölçüde çözülmüş olabilir.

Bu keşfi fırsata çevirmek

Türkiye’nin cari açığının yüksek olması ve bunda en etkili kalemin enerji ithalatı olması yıllardır konuşulan kronik bir sorun. Yüksek cari açık hem milli gelir pastasını küçültmekte hem de Türk iş insanları işleri için gerekli olan kredileri daha yüksek faizlerle almak zorunda kalarak küresel rekabetçilikte yarışa bir hayli geriden başlamakta. Bu açıdan değerlendirildiğinde, bulunan 320 milyar metreküp doğalgaz Türkiye’ye gerçek anlamda fayda sağlayacaktır. Umulduğu gibi bu keşfin devamı da geldiği takdirde, Türkiye milli gelir pastasını büyüten, enerji maliyetlerini düşüren ve sanayide rekabetçiliğini güçlendiren bir ülke olabilir.

Fakat bu noktada akıllardan çıkarılmaması gereken önemli bir husus var. Dünyada enerji ihracatçısı olarak zengin olan ama insan kaynağı ve sanayi anlamında gelişmemiş olan ülke örnekleri az değil. Türkiye’nin uzun vadeli hedefi mutlak surette enerji ihracatçısı bir ülke olmak değil, bulduğu enerji kaynaklarını etkin şekilde sanayisinde kullanmak, düşük enerji maliyeti avantajını kullanarak sanayi ve teknolojide atağa geçmek, bu keşiflerden elde edeceği kazanımlarla beşerî sermayesini geliştirmek ve doğalgazdan yüksek katma değer üreterek ihracatını artırmak olmalıdır.

Keşfedilen doğalgaz rezervini kullanılacak duruma getirene kadar yapılacak olan çalışma ve yatırımlar Türkiye’ye bu konuda bilgi birikimi sağlayacak, teknolojik anlamda da ülkenin gelişmesine yardımcı olacaktır. Türkiye Danimarka ve Norveç gibi, işe açık deniz doğalgaz teknolojisi konusunda kendisini geliştirmekle başlamak zorundadır. Türkiye açık deniz platformları kurma konusunda gerekli bilgi birikimini elde edince, bu birikimi deniz üstü rüzgâr enerjisi üretiminde kullanarak, keşfettiği fosil yakıtları yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüş için bir atlama taşı olarak kullanmalıdır. Kendi doğalgazının sağlayacağı maliyet avantajını yenilenebilir enerji altyapısı, dijital dönüşüm ve sanayileşme konularında kullandığı takdirde, Türkiye’nin yapmış olduğu kıymetli keşif, önündeki yüzyıllara da etki edecektir.

[Türk-Alman Üniversitesi’nde İktisat Bölümü Başkanı olan Prof. Dr. Elif Nuroğlu uluslararası iktisat, yerçekimi modeli, ampirik uluslararası ticaret, ekonometrik modellemeler, ampirik makroekonomi, yapay sinir ağları ve fuzzy yaklaşımlar alanlarında çalışmaktadır]

[AA]

Yorumlar

Henüz yorum eklenmemiş.

Yorum Ekle

Menu