Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Yüksel Özdemir Açıklaması

2.02.2012 - 15:53

Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Atom ve Molekül Fiziği Öğretim Üyesi Doç.Dr.Yüksel Özdemir, Türkiye’de nükleer santrallerin kurulmasının ülkenin enerji geleceği için çok önemli olduğunu belirtti.Doç.Dr.Özdemir, son günlerde Türkiye’de...

Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Atom ve Molekül Fiziği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Özdemir, Türkiye’de nükleer santrallerin kurulmasının ülkenin enerji geleceği için çok önemli olduğunu belirtti. 

Doç. Dr. Özdemir, son günlerde Türkiye’de kurulması düşünülen nükleer santraller ile ilgili bilgiler verdi. Nükleer enerjinin bugünlerde kamuoyunu bir hayli meşgul ettiğini ifade eden Özdemir, "Bu terim dünyada ilk kez 2. Dünya savaşı sırasında duyulmuştur. 6 Ağustos 1945 tarihinde Japonya’nın Hiroşima, 9 Ağustos 1945’de Nagazaki kentlerine atılan bombalarla ilgili çalışmaların başlangıcı 20.yy’ın başlangıcına kadar iner. Bu enerji kaynaklarıyla ilgilenen, Rutherford Hans ve Einstein ilk çalışan bilim adamlarıdır. Bu enerji kaynağı 16 Temmuz 1945 tarihinde ABD’nin New Meksiko eyaletinde denenmesine karşın, dünyada nükleer enerji terimini resmi olarak ilk kez 2. Dünya savaşı esnasında Japonya’nın Hiroşima (6 Ağustos 1945) ve Nagazaki (9 Ağustos 1945) kentlerine atılan atom bombalarıyla duyulmuştur. Bu bölgelerde meydana gelen, hasar ve canlılar üzerindeki etki, birçok bilim adamı tarafından bu silahların yapımını önlemek için yoğun çaba harcamışlardır. Gerçekten bu silah çok güçlü enerjiye sahip ve yok edici özellik taşıyan bir silahtı. Bunlardan ortaya çıkan radyoaktif maddeler körlük, kısırlık, kanser gibi yan tesirleri görülmektedir ve bu etki yıllar boyu da devam etmektedir. Nükleer enerji, üretiminde dünya 50 yılını tamamlamıştır. Bu enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımı 1930’lu yıllara dayanmasına karşılık deneysel anlamda ilk reaktör 1942 yılında ünlü fizikçi Fermi tarafından Chicago üniversitesi bahçesindeki tesiste deneme yapılmıştır. Nükleer enerji kaynaklardan ilk enerji üreten ülkeler 1955 yılı sonlarında ABD ve eski Sovyetler birliği olmuştur. Daha sonra bu gelişim esnasında, 1975 yılında 19 ülkede 157 santralin yapımı tamamlanmış ve çalışmaya başlamıştır. Böylece nükleer santrallerin elektrik üretim gizli güçleri 700 MW’a ulaşmıştır. Bu arada bu santrallerin yaygınlaşması esnasında nükleer silah sanayisi de hızlı bir şekilde gelişmiştir. 1970’li yıllarda petrolle ilgili enerji krizi ortaya çıkan ülkeler, enerji elde etmek için nükleer enerji kullanmaya başlamışlardır. Bu arada nükleer enerjinin o zamanki fiyatı alternatifleriyle rekabet edemeyecek düzeyde olduğu için uzun süre hayata geçirilmemiştir. Daha sonra dünyadaki varillik petrol fiyatları 3 dolardan 10 dolara yükselince rakipleriyle yarışabilir düzeye gelmiştir. Nükleer enerjinin dünya elektrik üretimindeki payı zaman zaman oluşan dalgalanmalara rağmen devamlı olarak artmıştır." diye konuştu. 

Nükleer enerjinin kullanımının son zamanlara dayanmasına rağmen, teknolojik gelişiminin çok hızlı olduğunu söyleyen Doç. Dr. Özdemir, "Bu enerjinin pek çok kullanım alanı vardır. Bunlardan en önemlisi elektrik üretimidir. Bundan başka, nükleer enerji tıpta endüstride ve silah sanayinde (kıtalar arası balistik füzeler gibi) önemli ölçüde kullanılmaktadır. 

Bugün dünyada mevcut nükleer silahlar birçok yerleşim yerlerini yok edecek güçtedir. ABD, Rusya, Fransa, İngiltere, İsrail, Çin, Hindistan, Pakistan, Güney Kore gibi ülkeler nükleer silaha sahip başka ülkelerdir. Bilindiği gibi bu silahlar lokal değildir. Küresel öneme sahiptir. Çıkacak herhangi bir savaşla sadece savaşan ülkeler değil, tüm dünyayı tehdit edecektir." dedi. 

Özdemir, nükleer enerji elde etmenin dezavantajlarını şöyle sıraladı: 

"Uranyum madeni çıkarılması esnasında çok fazla arazi işlendiği için dev miktarda atık madde ortaya çıkar. Örneğin 1 ton uranyum elde etmek için geride 20 bin atık madde kalır. Kullanılmış yakıtın reaktörlerden alınarak işleme tesislerine ve çıkan yüksek seviyeli atığın ise, gömülmesi için taşınması gerekmektedir. Bu esnada bir dikkatsizlik olursa potansiyel bir tehlikedir. Nükleer santrallerde kaza riski olduğunda büyük tehlikeler söz konusudur. Risk doğal afetlerle daha da artar. Bu nedenle deprem, heyelan, çığ düşmesi gibi doğal afetleri olan bölgelere konulması ciddi tehditler ortaya çıkarabilir." 

Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Atom ve Molekül Fiziği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Özdemir, nükleer enerji elde etmenin avantajlarını da şöyle açıkladı: 

" Potansiyel rezervleri yüksektir. Bu günkü rezervlerin nükleer santralleri 150 yıl besleyeceği hesaplanmıştır. Ham madde hacmine göre çok yüksek miktarda enerji sağlar. 1 kg kömürden 3 kW/h, 1 kg petrolden 4 kW/h elektrik enerjisi üretilirken 1 kg uranyumdan ise 50.000 kW/h elektrik enerjisi üretilmektedir. Ham madde maliyetleri düşüktür. Çünkü enerji üretiminde çok az miktarda ham madde kullanılmaktadır. Nükleer santrallerde diğer santrallere göre daha az arazi kullanılır. Nükleer atıkların geri dönüşümü söz konusudur. İleri teknolojide yeniden işleme ile yanmış yakıtın içinde kalan fosil malzeme ( uranyum, plutonyum ) fisyon ürünlerinden ayrılıp yakıt üretimi için kullanılabilir. Nükleer enerjide yakıtın 10 yıl depolanma kolaylığı vardır. Dolayısıyla dışa bağımlılığı azaltma imkanı bulunmaktadır. Nükleer silah üretmek için bir nükleer santrale ihtiyaç yoktur. Başka bir anlatımla nükleer santraller, nükleer silah yapımı için uygun tesisler değildir. Nükleer santrallerde alınan önlemler nedeniyle insan yapısı her cihazda kaza riski olmasına karşın, burada kaza riski çok azdır. Nükleer santraller çevreyi korur. 1000MW gücündeki bir kömür santrali yada yaklaşık 3 milyon ton kömür harcayarak 7 milyon ton CO2, 140 bin ton asit ihtiva eden gazlar (sülfür ve azot oksitler) ve 750 bin ton kül üretir. Bu değerlere bakarak 38 yıllık geçmişi olan nükleer santraller bu 38 yılda, 5500 milyon ton daha az kömür yakılmasına neden olmuştur. Böylece 13.000 milyon ton CO2 ve 250 milyon ton asit gazlar ve kanser yapıcı organik yanma ürünlerinin çevreye atılması önlemiştir. 

Ayrıca kömür santralleri çevreye radyasyon yaymaktadır ve bu radyasyon oranı nükleer santrallerinkinden az değildir." 

Türkiye’de enerji ihtiyacının sürekli arttığına dikkat çeken Özdemir, "Bu durum sanayi ve ekonomide yaşanan büyüme ve nüfus artışı sonucu oluşan sosyal gelişimin doğal bir sonucudur. Artan enerji ihtiyacı karşısında ortaya çıkan seçeneklerden birisi de nükleer enerjidir. Ancak birçok ülkede (Fransa ve diğer batılı ülkeler) olduğu gibi ülkemizde de nükleer enerji karşıtları kadar bu enerjiye destek verenler de bulunmaktadır. Ülkemizde nükleer enerji elde etme çalışmaları tarihi açıdan ele alalım. Ülkemizde nükleer enerji elde etme çalışmalarını 1955 yılına kadar geriye götürmek mümkündür. 1956 yılında başbakanlığa bağlı Atom Enerji Komisyonu kurulup ve 1961 yılında Büyük Çekmecede nükleer araştırma ve eğitim merkezinde 1MW gücünde araştırma reaktörünün işletmeye açılması izlenmiştir. 1982 yılında 2690 sayılı kanunla Atom Enerji Komisyonu, Atom Enerji Kurumu olarak yeniden yapılandırılmıştır. Bu kurumun amacı nükleer enerjiden elektrik üretmek, çalışmaları teşvik etmek ve düzenlemek, nükleer tesislere gerekli lisansı vermek ve denetlemektir. 

1967 -79 yılları arasında ülkemizde ilk nükleer santralin kurulması planlanmış ancak 1977 yılında bitirilmesi planlanan santral 1970-71 yılları arasında ekonomik ve politik sebeplerden dolayı bir türlü kurulamamıştır. 1976 yılında santral için yer seçimi tamamlanmış, Akkuyu 

için lisans alınmış 1977 yılı uluslar arası ihaleye çıkış yılı olmuştur. İhalelerde bir takım problemlerin olması ve aynı zamanda 1980 ihtilali nedeniyle istenilen sonuç alınamamıştır. Dolayısıyla bu süreçler neticesinde bir türlü ülkemize gerek ekonomik gerekse iş istihdamı bakımından önemli olan santraller yapılamamıştır." şeklinde konuştu. 

Enerjinin, gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerde ekonomik faaliyetlerin önde gelen koşulu olduğunu kaydeden Doç. Dr. Özdemir, "Yerli üretimimizde enerji ihtiyacımızı karşılama oranı 2000’li yıllarda giderek azalmıştır. Bundan sonraki yıllarda enerjinin önemi gittikçe artacaktır. Enerji ihtiyacımızda dışa bağımlılığı azaltmanın yollarına gidilmelidir. Bu durumda gelecek yıllarda enerji ile ilgili tedbir alınmazsa enerji açığı ülkemizin en büyük sıkıntılarından biri olacağı gerçektir. Ülkemizde artan bu enerji ihtiyacının karşılanabilmesi için nükleer enerji alternatif enerji kaynaklarından biri durumundadır. Ülkemizde son zamanlarda, nükleer Santraller kurulması gündeme geldiği bu günlerde bazı çevreler nükleer santral kurulmasına tepki göstermektedir. Fakat nükleer santral kurulması ülkemizde enerjide dışa bağımlılığı santral sayısına bağlı olarak ortadan kaldıracak dolayısıyla ülkemizin ekonomik anlamda büyük ölçüde rahatlayacağı kesindir. Dolayısıyla acilen bir bilim adamı olarak ülkemizde çok düzenli olmak üzere gerekli şartlar hazırlanarak nükleer santrallerin kurulması gerekmektedir. Ülkemizde bir kısım çevrelerin nükleer santrallerin kurulmasına karşı olmasının sebebini ön yargıya bağlamaktayım. Yukarıda ifade ettiğimiz avantajlar ve dezavantajlar dikkate alındığında nükleer santrallerin kurulmasına karşı çıkan vatandaşlarımız doğru bilgilerle bilgilendirilirse, nükleer santrallerin çevre dostu olduğunu fark edeceklerdir. 

AK Parti Hükümeti tarafından gündeme getirilen Türkiye’de nükleer santraller kurulmasının Türkiye’nin enerji geleceği için çok önemli olduğunu düşünmekteyim." dedi. - ERZURUM

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Menu